31 Aralık 2013 Salı

BİTEN BİR YILIN SORGULAMASIDIR BU ....

evet bir yılın sonu bu  ..en sonuna geldik..iyi kötü geldi geçti işte..hımm bakalım nasıl geçti..............baktım iyi geçmiş:)
bu yazıyı yazarken evde  yılbaşı konseptinin dibinden yükseliyorum..tv de cem yılmaz..orta sehpa yılbaşına uygun karbonhidrat deposu..gelelim geçmiş yıl sorgulamasına..şükür ki verilemeyecek hesabımız yoktuuurrr..(birden politik mesaj verdim)
           
 evli ve çocuklu oluşumda değişen bir durum yok şükür.koca her gün eve geliyor hala...sağlıktan yana bir şikayet de yok..evin borcu hala bitmedi..şu borçlu olma durumumdaki istikrarı hayatımda da sağlasam oooooooo..neler olurum neler..aileye katılanlar;ayrılanlar ..HER ŞEY ALLAHTAN nidaları..yani herkesin hayatındaki kadar acı ve tatlı an bitti gitti işte..
        
hee bir de iş yeri halleri..malum iş yeri ilişkileri karı -koca ilişkileri gibi sürüp gidiyor..bir kavga bir barış..bir küs bir cilveli..amaaan bu kadar parayı her yerde alırım diyip hiç bir yere gitmeme durumu..valla konuşacağım başka eleman baksınlar bana iş mi yok deyip bi tık gıkını çıkarmama..kovsalarda gitsem valla deyip  lakin  insan kaynaklarının hiç aramamasını dileme durumları..yani iş durumları da stabil..
    sosyallikte ,kültürel faaliyette de çok aşmışlık yok..az sinema,  az tiyatro,  bol kitap  bu yıl da sürmüş....
         kısaca geldi gitti işte..fazla da anlam yüklememek lazım..şu anın tadı hiç bir şey de yok..şu an mutlumusun gerisi tırt yani..
   yinede üzerimize düşeni yapalım.mesajı verelim..yeni yıl yeni olsun işte..her yeniden bekleneni versin..sağlık..huzur..mutluluk..para..bana yeni telefon(araya kişisel mesaj girdi..sorry:)

İYİ SENELER.................

21 Mart 2013 Perşembe

BEBEK YA DA ÇOCUK DENEN ÇOK BİLİNMEYENLİ DENKLEM

Denk geldi işte ..eski iş arkadaşımla face te yazışıyorduk..kendisi şipşirin bir kız bebek bekliyor.şipşirin dedim zira benim için şirin olmayan bebek yoktur.sokak ortasındaki çamurla oynayanı da birdir benim için; son model pusetinde yatanı da..bebek yani nasıl şirin olmaz ki..hele uzmanlık alanım altı aylık olanlardır ..neden mi? hem tepki verirler ,gülerler, hemde kaçamazlar severken:)mıncıkla mıncıklayabildiğin kadar.öp kokla yani daha ne olsun.ilk hamileliğim geldi aklıma ...
    Benim çevrem  bebek sevgimi oldu bitti bilir.hani mahallenin çocuğuna bakan abla tipi vardır ya işte o tip benim.bundan dolayıdır ki beş aylık evliyken bebek beklediğim haberi çevremi hayli şaşırtmıştı..tabiki daha yaşın genç erken değil mi şaşırması değildi bu..aaaaa geciktin biz senden daha iyi bir performans bekliyorduk şaşırmasıydı..
     Hamile olduğumu öğrenmeden önce bir kaç hafta bulantım olmuştu ama öğrendikten sonra bulantılar bıçak gibi kesilmişti..doktorum buna annenin manyak gibi hevesli olması teşhisi koymuştu.şaka tabi doktorum çok aklı başında bir kadın yapmaz öyle şeyler..gel zaman git zaman günler günleri aylar ayları kovaladı..o gün geldi çattı..tabi bebeğimizin hiiç umrunda olmadı..günler günleri kovalamaya devam etti..gamsız bebeğimiz bana mısın demedi..artık konu komşu koro halinde ..sen daha oturuyor musun ?...adlı benim nefret ettiğim parçayı durmaksızın söylemeye başladı..hani oturduğumdan da değil..ayıptır söylemesi dokuz  aylık hamileyken karnımın üzerine düşüp kendi karnım üzerinde zıplama maceralarıyla doludur geçmişim..birde pronto adlı efsanevi mobilya cilasını pıstı dı pıstı dı sıkmak suretiyle düşmüşlüğüm vardır.tabi yine karnımın üzerini denk getirdim itinayla..o gün bugün almam o pronto salağını evime:)
       Elbette bebeğimiz bir gün doğdu Allahın izniyle .. tıpkı hiç bir uçak havada kalmadığı gibi hiç bir bebek de içeride zamanından fazla kalmıyor.eninde sonunda ömrü var ise dünyaya gelip ,senin  o güzel küçük mutlu dünyanı zindan ediyor.hahaaaa.tabiki zindan ediyor.kimse bana maval okumasın rica ediciiim.insan mazoşist eğilim içerisinde değilse ilk bir kaç aylık dönemden hoşnut olamıyor.yaklaşık kırk beş gün bir çekyatın kenarına kıvrılmaktı uyku diye gerçekleştirdiğim eylemin adı..ve sadece gaz yapmamasını dileyerek; dualar ederek  ayin edasıyla ağzıma tıkıştırdıklarım, bir çok insanın yemek yediğimi iddia ettiği şeydi..hani annelik şöle kutsal ,bööle özel diyorlar daha üç beş günlük bebeleri kucaklarındaki kadınlar ..onlar  anne ise ben herhalde anne değilim diyordum..evet evet başka açıklaması olamaz, ben herhalde kayınçi ya da enişte olmalıydım..ama anne değil..belki de benim yaşımın küçüklüğü (ki şimdi böyle düşünüyorum o zamanlar en iyi bilen bendim hiç te genç değildim.hele on beş gün hemen hemen hiç uyumayınca birden oldum erdim piştim gibi geliyordu) beni zorladı..ama hayatımdaki bir çok olumsuz şey gibi bu da çabucak geçti gitti.bir iki ay sonra sanki hep bir çocuğum varmış ve ondan öncesi yokmuş gibi geldi..tuhaf ama evlendikten sonra eşimin hayatımda olmadığı dönemi pek hatırlamaz olmuştum.ilk kızımdan sonra çocuksuz hayatımı ve ikinci kızımdan sonra da tek çocuklu günlerimi pek dile getirmez oldum..ya bende erken bunama var yakın geçmişi çabuk unutuyorum ya da hayatıma dahil olanlara çok sıkı ve şartsız bağlanıyorum.
     Şimdilerde çoluk çocuk o günlere nazaran hayli büyüdü..artık karnını doyurup temizliğini sağlayıp bir de uyku düzenini tutturmakla  hiç bir şey hallolmuyor.hani bir laf var ya BÜYÜDÜKÇE DERTLERİ DE BÜYÜYOR.bence çocuklarımızın dertlerinin  büyümesinden çok  ; onlar büyüdükçe bizim tahammülümüz azalıyor.
   Bu aralar offfff anne ; yaaaa anne....üffff anne oldu yeni adım..her şeye bir şikayet her şeye bir kusur..hani ağladığı uyutmadığı günleri de özlemiyorum değil..ama büyüdüklerini görmek çok güzel bir duygu..tabiki bende her türk annesi gibi ANNEYE ÖFLEMEEEEEE...ANNEYE ÖFLENMEZ ALLAH TAŞ YAPAR ADAMI ..diyorum.kıkır kıkır gülüyorlar o zaman..
   Ben her gün şükrederek yaşıyorum bu iki melaikeyi bana veren Allahıma..ve hep ardından şu dua dökülüyor dilimden ALLAHIM HER İSTEYENE NASİP ET..bir de bebeği olmasını istediğim iki kişi var hayatımda en çok da onlara dua ediyorum.AMİN...











18 Şubat 2013 Pazartesi

HER ŞEYİN EVDE YAPILABİLİTESİNİ ÖLÇÜYORUM.AMACIM TAMAMEN BİLİME KATKI


         Nasılsınız sevgili okuyanım..çok ihmal ediyorum blogumu çok.ama inanınki fırsat bulmakta zorlanmıyorum dersem yalan olur.nasıl da uzattım değil mi cümleyi.böyle havalı oluyor.özetle  fırsat bulamıyorum.ama yazı yazmıyor olmam ;sizleri düşünmediğim hatta size yazacak yazı malzemesi bulmadığım anlamına gelmez.araştırmacı karıştırmacı blogerınız  bu hafta sonunu da komikli ;hatta çok komikli geçirdi.
efendim geçen aydan beri bir tiyatro sevdam tuttu bir tiyatro sevdam sormayın..zaten severim ama bu ara sahne tozu yutasım kendimi sanat dallarından tiyatroya adayasım var.oyun seçimime gelince çok titiz davranıyorum bu konuda araştırıyorum soruşturuyorum ince eliyorum sık dokuyorum..dersem yalan ..eve en yakın tiyatrodan orta kısımda boşluk varsa alıyorum gitsin..hepsi sanat değilmi?karşı yakada oynanan oyun daha mı sanatsal :)
           İşte yine bu sanat süzgecimden geçirerekten aldığım ANTİGONE oyununa doğru ateşe uçan pervane misali uçuşaraktan gittik.arıza daha evden çıktığımda başladı..dışarıda pırıl pırıl gözüken havanın insanı donduracak kadar soğuk oluşu ve benim üzerimdeki kıyafetin bahar aylarına münasip incelikte oluşu beni yıldırdı mı hayır .
      Arada sırada üşüyormusun diyen kocama da hafiften titreyen dişlerimin arasından ne alaka canım ben severim kuru soğuk ayazı dedim.derken tiyatroya geldik bir de ne görelim.başrol oyuncusu  rahatsızlanmış yerine bir başka oyun koymuşlar.aaaa olsun neye niyet neye kısmet..hem içeriside sıcacık çıkarmıyım? iki perde boyunca ısınmak tüm sanat duygularımı bastırdı.hem düşündüm eve yakın mı yakın yerimiz sahnenin ortasında mı evet.benim kriterlerim tamamdır.kurulduk yerimize ..ohhh sıcacık ..karnımız tok sırtımız pek ..sanatımız da var ..daha ne ister metropol insanı..
                           Oyun  tek kişilik bir oyunmuş.ve tamamen evliliği ;düğün hazırlığını; gelinlik ve düğün şarkısını hayatının odak noktası haline getiren evlendikten sonra ;yani bir kaç yıl sonra kocası intihar eden bir kadının hikayesi..ve bu süreci gayet acıklı felsefi bir dille anlatıp en sonunda kendisinin de intiharını sahnelemişler.sürekli ağlamaklı konuşan bir kadın..ve uyuyan bir koca ..yanlış anlaşılmasın oyuncu kadının değil o uyuyan koca. bizzat benim kocam..evet gerçekten uyudu..kızdım mı ? hayır tabiki de kızamadım..olsun ..pişman mıyım hayır.hani benim de gözüm bir iki düşmedi değil.ama ikimizde uyursak sanata saygısızlık olur diye korktum.kendimi siper ettim kocamın güven içinde uyumasını sağladım.,
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN TEMİNATIDIR.PEEEH
muhteşem hafta sonum bununla son buldu sanıyorsanız fena yanılıyorsunuz.efendim her hafta sonu başıma iş açmazsam içim rahat etmez benim. bendeniz cevizli sucuk denilen bazı yörelerde irocik;orcik;şeker sucuğu ;bandırma ;batırık da denilen fevkaladenin fevkinde olan yiyeceğin hastasıyımdır.hani arada bir köyden öteden beriden getiren olur ama tabi eser miktarda :)bir kaç kez kuru yemişçiden almışlığım var ama son alışımda içerisinden değişik canlıların çıktığını görünce kimseyi yerinden yurdundan yuvasından etmemek gerektiğini anladım.ne var canım o böceklerde ceviz içine yuva kurmayı seçmiş ..yargılayamam.bende ahdettim evde bunu yaparım diye.interneti araştırdım kamuoyu araştırması yaptım.kaynanama büyük anneanneye sordum..ve malzemeleri hazırladım.ipe dizdim tüm fındık fıstık ceviz badem ne bulduysam.harcını yaptım.batırdım çıkaramadım içine düşürdüm; ipin ucu uzun olmuş takıldı oraya buraya falan derken becerdim galiba ..koca yardımı da aldım.sopalara asmak için..çok ama çok eğlendim.döküleni saçılanı ziyan olmasın diye yemekten midem bulandı..ama tekrar ediyorum çok  eğlendim ..taa ki kayınvalidemle yaptığım hazin telefon görüşmesine kadar..bu cevizli sucukların kuruması nereden baksan on- on beş gün sürermiş..yıkıldım.ben ki çocuklarımı bile beş ayda doğurabilme hayali kuracak kadar aceleci kazım(kocamın bana taktığı ad bu   ne romantik değilmi?  ) bir insanım..nasıl beklerim on beş gün? zaten hevesim geçer benim üç günde.olsun yaptım mı yaptım.bir ara da evde tarhana yapma maceramı anlatacağım size ..ama o çok acıklı bir hikaye......

NOT:yine kısıtlı zamanda yazdığım için sürçü imla olduysa affola

24 Ocak 2013 Perşembe

DOKUZ YIL ÖNCEYDİ..KARLI BİR KIŞ GÜNÜYDÜ..

Tam dokuz koca yıl önceydi..diz boyu kar yağmış; bulunduğumuz bölge (böyle diyince kendimi alp dağlarında bir kasaba da yaşıyormuşum gibi hissettim) karlar altında kalmıştı.( iyice dramatize ettiğimden emin olmalıyım).insanlar evlerine doğru yarım saatlik olan mesafelerini sekiz  saatlere çıkarmış hatta bu mesafeyi kar üstünde sekerek bade süzerek geçirmeye karar vermişlerdi.
    İşte o günlerde farklı bir şey yapmalıyım herkese fark atmalıyım diye düşünürken birden şimşekler çaktı kafamda..evet dedim ben bugünlerde doğurmalıyım..hemde kar diz boyuyken..kararımı vermiştim ne olursa olsun doğuracak bu günlerde adımı kardan bir adım önce anılır hale getirecektim ..
    Planımı yapmıştım..hahaaahaaa..yalaaaan tabi.daha doğumuma iki haftadan fazla vardı ama  doktora  göre; artık tansiyonumu ölçmek zorlaşmıştı..hatta tansiyonum yüksekliğinin pes bu kadar da olmaz hatta kaba olacak ama oha seviyesine geldiğini artık kabullenmeliydik .karar verildi sabah bebek gelecekti..
  Benim hiiç bir b planım olmadığı için çaresiz sabahın kör vakti aç bilaç zincir takılmış bir araba ile takır tukur sesler çıkartaraktan önce annemle abimi almaya gittik..hani kocam yalnız kalıp sıkılmasın diye.sağ olsunlar ellerinde iki üç dilim kızarmış ve üzerine peynir sürülmüş ekmekle arabaya bindiler ..tabiiki benim yemem yasak; malum ameliyat :(  zaten onlarda kocama getirmişler.ama arabaya dolan kızarmış ekmek kokusunu asla unutmayacağım..insan dostunu düşmanını basit şeylerle de anlıyor aslında..
  Şimdi bu hikaye komik bir hikaye olacağı için, durduk yere duygusala bağlamanın gereksiz olduğunu düşündüğüm için ; bir akşam önce henüz iki buçuk yaşında olan büyük  kızımı ( ne kadar  büyük denebilirse )
babaannesine emanet edip ve o karda buzda eve yürüyüp de gideceğim diye tutturduğum ve yol boyunca hayatımda ilk defa hiç susamamacasına ağladığımı ve bir daha onu görememe korkusunu iliklerimde hissettiğimi belirtmeyeceğim.babası babaannesine bırakmak için kucağımdan aldığında yaşadığım o kopma duygusu hala içimi dondurur. .ve en çok da zavallı kocamın hem beni susturmaya çalışması hemde o kocaman karnımla buzda düşmeden yürümemi sağlamaya çalışması ..amaaan ne üzülücem ..ertesi sabah kızarmış ekmekleri sırıtarak yediğinde kendisine zerre merhamet beslemeyecektim nasıl olsa..
  Derken bebek geldi .oh ta ne güzel oldu.yanılmıyorsam en güzel bebek benimdi.hahaaa ya da bana mı öyle geldi ?...çok yakın olan bir iki akraba ziyaret etti ve herkes evine çekildi..kardan kıştan yollar kapandı..bir sen bir ben bir de bebek..kaldık hastane odasında..bebek babasının kucağında  beşiktaş maçı seyretti.. anne hastane koridorlarında diğer annelerle lak lak etti  ..  hayatımıza devam ettik iki üç gün.öbürsü çocuğumuzu da  yanımıza alaydık kalırdık bir on on beş gün . memnunduk yani halimizden ..neden çünkü tecrübeliydik..daha önce bu filmi görmüştük.hastaneden eve dönende ne menem bir hayat bekliyor bizi az çok kestirebiliyorduk.. hastanede ziyaretçi yasağı vardı  sanırsınız ..aşağı yukarı tüm odalar bizimle aynı durumda..kimseye ziyaretçi gelemiyor.sürekli telefonlar çalıyor..karşı tarafın ne dediğini duymanıza gerek yok hep aynı sözler..''yok canım ne kusuru gelmiş kadar oldunuz bu karda aman çıkmayın sakın''  hiç unutamadığım anlardan biri..arabayla dönmek tehlikeli olur diye taksiyle dönmeye karar verdik ve taburcu olduktan sonra tam bir saat on beş dakika lobide; üzerimiz giyinik, kızımız sepetinde sarılı taksi bekledik.

           Sonra işte..... dokuz yıl oldu bugün...NE GÜZEL DOKUZ YIL..


9 Ocak 2013 Çarşamba

EVİM EVİM ..KARIŞIK EVİM..

Biz kimiz.biz Türküz .ee dolayısıyla oluşturduğumuz gruba da Türk ailesi deniyor..bizi nereden tanırsınız? belli başlı özelliklerimizden..başka Türk ailelerini bilmem ama benim ailemin beni delirten bazı huyları suyları var.huyu suyu derken ne anlamlıydı bu tamlama .çoğul olunca havada kaldı huylar suylar:)
  Mesela bizim evde her prizde muhakkak bir şarj kablosu var. ucunda ait olduğu alet olsun ya da olmasın.benim gibi şarjı bitince fark etmeyen, ancak ve ancak başka telefonlardan aranınca aaaaa şarjım mı bitmiş hayret diyen birinin ailesi olarak ne kadar da şarj meraklısı değil mi my family..abartmıyorum kocamın kamerası bilgisayarı telefonu aynı anda şarjdaydı az önce..nedir bu adamın şarjsızlık korkusu..ben bir ara çocukluğuna uzanayım..çözeyim bu olayı..
  Sevgili annem her kapının arkasına askı yaptırmak taraftarı ve her dolabın üzerine eşya koymak gerekliliğine sonsuz inanıyor.bense deli olurum dolap üstü eşyalarından.ve tabiki sevgili yavrularımda anneannelerinin kopyası.kızlarımın kapı arkasında astıkları eşyalar bir çamaşır makinesi dolduruyor. askıdan hoop makineye..açıklamaları da net..eeeee dolaba koyunca da kızıyorsun..hep ben suçluyum..
  Portmantomuzda hep bir tarak ya da saç fırçası bulursunuz..niye? efendim oradaki ayna uzunmuş ..saçının tamamını görebiliyormuş.peeeh ..kız çocuğu hayatının bir kısmını saçına takıntılı  yaşıyor:)
   Heeee bir de en çok muzdarip olduğum konu..efendim çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde görüp beğenip evimde görmekten mutluluk duyacağım dekoratif kaseler  almışım bir hata yapıp..hata mı? neden? çünkü benim dekoratif kaselerimin her birinde ıvır zıvır diye tabir edilecek eşyalar dolduruluyor.ıvır zıvır nedir diyecek olursanız  lazım olduğunda hayatınızın odak noktası olan diğer zamanlarda cümle içinde bile bir anlam ifade etmeyen eşyalar topluluğu... anahtar, şarj kablosu,metre, ayakkabı çekeceği,kalem pil,mandal,kitap ayracı,ıslak mendil evet şaşırmayın en büyük boyundan,çeşitli apartman aidatı su faturası kredi kartı ekstresi gibi olmasa da olur tarzında kağıt parçaları(zaten hepsi ödenerek hayatımı karartıyor bir de anı saklar gibi onları saklıyoruz)..daha bir kase, tabak görmedim ki masaya ya  da sehpaya bırakıldığının üçüncü günü boşluğunu muhafaza edebilsin.maksimum iki günde full.
      Çekmece olayına hiç girmiyorum bakın..çünkü benim kanayan yaramdır çekmece konusu..rüyalarıma girer yeni gelin gibi açınca düzgün duran çekmeceler.ama benimkileri bazen açmak bile istemiyorum ..bir daha kapatamama tehlikesine karşılık..
Bunlar dert değil biliyorum ..her şeye söylenmemek gerekiyor.kıytırık eşya parçaları için kalp kırmamak gerekir .mühim olan evdeki huzur mutluluk budur ..teoride bilgim sonsuz..pratiğe dökemiyorum..İŞTE BUNLARA SİNİR OLUYORUM

6 Ocak 2013 Pazar

HEDİYELERİN RUHU....

Hediyelerin ruhuna inanır mısınız? ben çok inanırım..nedir şimdi bu hediyelerin ruhu dediğinizi duyar gibiyim..heheee seviyorum böyle köşe yazarı cümleleri kullanmayı .yok anacım duymuyorum hiç bir şey .sadece hava yapıyorum ..neyse konuya döneyim.
Hani her insan hediye, alır hediye verir.genelleme yaptım ama için için böyle olmasını dilediğimden yani:)bende her insan gibi bayılırım birilerine bir şeyler almayı .ne olursa .ama bana alınmasına da ayrı bayılırım.şükürler olsun hayatım boyunca fazlasıyla şımartıldım bu konuda.ve yıllar geçip çocuklarım olunca da işin seyri onlara doğru kaydı.yaş aralıkları da az olduğu için zavallı eşimiz dostumuz daima elleri kolları çifter çifter dolu gelmeye başladı.ee malum kardeş kıskançlığına sebebiyet vermeyelim diye.aslında buna da karşıyım  hani...hayat adil değil .öğrenmek öğretmek lazım çocuğa.birinin ihtiyacı olana diğerinin olmayabilir aynı anda.bazen imkanlar sıralama gerektirebilir.ama tabi hediye alana bunu söylemek acayip derecede ayıp olacağından bu ulvi bilgimi kendime saklıyorum .hehee hayır canım hediyeye bayıldığımdan ve çocuklarım cıvıldaya cıvıldaya hediye paketi açtıklarındaki ruh hallerine aşık olduğumdan değil.
Gelelim hediye ruhu diye adlandırdığım hadiseye.ben hediye alınan eşyanın ne olduğuna asla takılmam.ama bazen öyle hediyeler gelir ki hani cuk oturdu dersiniz ya.işte öyle.hani arayıp tararsınız bulamazsınız ve birİ hiiç haberi yokken alır gelir.işte orada benim hediye ruhu hadisem başlar.çok denedim böyle hediyeleri alan insanların çok içten saf ve temiz hislerle bunları aldığına inanırım.ve o insanlara sıkı sıkı tutunmak isterim.sizin ihtiyacınız olan bir şeyi ya da gördüğünüzde midenizde kelebekler uçurtan( pardon o aşktı değil mi karıştırdım) eşyaları alanlar asla kötü olamazlar.bu hediye olayını örneklemek gerekirse ilk aklıma gelen küçük kızıma  hediye gelen   kot pantolon.e ne var bunda pantolon işte diyecekseniz hemen uyarayım demeyin .zira çok zayıf bir çocuk olduğundan; kendisine tam oturan bir pantolon arayışında olduğumuz ve bulamayışında olduğumuz bir günde aniden gelince insan haliyle hisleniyor ..  yine yaklaşık iki ay arayıp da bulamadığım kel alaka bir renk eşarbın konuyla ilgisi olmayan biri tarafından hediye olarak gelmesi  ...ve tam aradığım renkte olması  .ve bir başka aklıma gelen ; evimize yeni taşındığımız günlerde gün içerisinde almayı düşündüğüm kapı paspasını akşam gelip kapı önümde bulmuştum...işte bazen anlıyorsunuz sevebileceğiniz insanı.. .ve çok sıkkın bir günümde kargoyla gelen bir kitap ve bir paket mis kokan kahve paketi. .ve daha buna benzer sayısız hadise.burada saysam upuzun bir liste olur.
 Ve bu konuda bir tezim daha var.hediyeyi alan kişi  ne kadar içten alırsa o kadar çok kullanıyor insan.eskimiyor bu hediyeler .ciddi ciddi kafa yoruyorum bu konuda gördüğünüz gibi..şaka tabi.ama güzel bir his yani.

3 Ocak 2013 Perşembe

BİR BEN VAR BENDE BENDEN DOMESTİK BU ARALAR...

uzun yıllardır çalışıyorum.yani liseden mezun olmadan önce başladım .fasılalarla devam eden yaklaşık 15 yıllık bir çalışma hayatım var.resmi ve gayriresmi olmak üzere yani halk dilinde sigortalı ve de sigortasız olaraktan..heee bir de sigortalı olduğumu sandığım ama gerçeğin hiiiç te öyle olmadığını anladığım çalışma performanslarım oldu.yani lafın kısası bana uzun gelen bir zamandır çalışmaktayım.
    hani modern kadınız .çalışan kadınız ..üreten bireyiz.cartız ..curtuz..ne yani evde körelelim mi..sen çalışmazsan ben çalışmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..gazıyla çalışıp duruyoruz. sizi bilmem ama bana bazen ööğk geliyor çalışmaktan.hani eve gelip bir erkek edasıyla yaşasam belki sorun olmayacak ama kadın olup çalışıp; eve de kadın olarak geri dönünce işte zurnanın oralarda bir yerde zırt dediğini varsayıyorum.bunalıyorum.yoruluyorum.yapım gereği de her şeye yetişme çabasında olduğum için tükeniyorum ..ama kan kusup kızılcık şerbeti olayı var ya işte bende genelde  vuku buluyor bu hadise.
  ben evdeki hanımları görüp özeniyorum..terliğimi çantama koyup şıkır şıkır giyinip gezmelere gitmek istiyorum kocadan yarım saat önce  koştur koştur eve dönmek uyduruktan bir yemek yapmak istiyorum.
kafamı tek meşgul eden şeyin; derin dondurucuda  , barbunya ya mı yoksa bezelyeye mi çok yer tahsis etmem handikabı olsun istiyorum.hafta sonu  denen hadise  çamaşır ve ütü günüm değil ,alıp çocuklarımı takılıp kocamın koluna gezmelerde olmam gereken bir hadise olsun istiyorum.zira işimi gücümü hafta içi denen bana çalışınca yıııııl kadar uzun gelen zaman diliminde yapmış olmalıyım.hamarat bir ev hanımı olurum herhalde.hani turşusu çıtır ;keki poof diye kabarmış;sarmaları kalem gibi ;evi her daim domestos esintisi kokan öğlen on ikide işini bitirmiş bir kadın..hahaaaa..düşününce ne güzel değilmi?
  hayal bir yana dursun.tabi   biliyorum evde kalınca her şeyin bu denli toz pembe olmadığını ..evde çalışmanın da yer yer dışarıdaki iş hayatından bin kat zor olduğunu ..zira altı yıl evde kalmışlığım var.tabi bu altı yıl içerisinde iki çocuk dünyaya getirdiğim ve henüz yirmili yaşlarımın en başında olduğum düşünülecek olursa ağır bir çalışma temposunda olduğum anlaşılır.o yılları çok da hatırlayamıyorum.nasıl bir kafadaysam artık.koşturmanın hızından kuranderde kalmış benim kafa:)
  özetle aslında çalışmayı hiç sevmiyorum diyemem .bayılıyorum da diyemem .evde kalınca da sıkıntıdan patlarsın diyorlar.sanmıyorum ama ona da belki diyorum.bildiğim tek şey var .çocuklarım büyürken çok şeyi kaçırıyorum.çoğu zaman yorgun ve tahammülsüzüm.çekilmez bir adam oluyorum aksi nalet diyemesem de bir tık yakınım yani..bu aralar ruhum domestik takılıyor.brokolili puf böreği yapmak istiyor.